16 Şubat 2015 Pazartesi

Kadının Adı Yok

Kapaklar değişiyor ama kitaptakiler değişmiyor.

Özgecan Aslan'ın vahşice öldürülmesinden önce, #sendeanlat kampanyasından çok önce bir roman okumuş ve bir türlü istediğim gibi bir yazı yazamamıştım. Yazdıklarım ya çok uzun sürüyordu ya da anlatmak istediklerim içimde kalıyordu. Olanlardan sonra yazdığım kadarıyla yayınlıyorum. Çünkü asla sözle anlatamayacağım şeyler olduğunu kabul ettim. Buyrun:

Bu sözü kaç kere duydunuz? Bir kadına şiddet haberi, bir namus cinayeti vakası… Hemen manşetler; ''Kadının Hala Adı Yok'', ''Kadının yine adı yok''… Duydu Asena'nın 'olay romanı' Kadının Adı Yok'un ne kadar meşhur ve ne kadar az anlaşılmış bir kitap olduğunu gösterecek onlarca örnekten biri bu. Çünkü Kadının Adı Yok'ta gerçekten baş kahramanın adı yok. O Ayşe, Fatma, Melis, Burcu… Bir kadın işte.

Duygu Asena romanında şehirli, orta sınıf bir ailenin büyük kızının çocukluğundan orta yaşın sonuna kadar geçirdiği değşimi, kendini tanıma ve gerçekleştirme macerasını, toplumla mücadelesini anlatıyor. Annesi ve kız kardeşi başta olmak üzere diğer kadınların da hikayelerini de zaman zaman okuyucuya aktarıyor. Birinci tekil kişili ve şimdiki zamanlı anlatımda bilinçakışı tekniği hakim. Bu başta alışılmışın dışında olsa da bence adapte olmak zor değil. Anlatım son derece akıcı. Yalnız anlatım için güçlü veya yetkin diyemeyeceğim. Bazı duyguları çok güzel aktarsa da az sayıda olmayan anlatım bozuklukları veya yanlış kullanımlar göz ardı edilemeyecek cinsten.

Şimdi bu edebiyat dersi kısmına geçip işin heyecanlı yerine gelelim. Kadının Adı Yok 1982 yılında ahlak bozucu bulunup yasaklandığına göre acayip erotik bir kitap mı? Ne gibi terbiyesizlikler var içinde? Sayfalarından erkek düşmanlığı mı akıyor? Kadınlara erkeksiz yaşamanın sırlarını mı veriyor? Yoksa yüce ahlaki değerlerimizi ayaklar altına mı alıyor? Erkeklerin bu kitabı okumasına gerek var mı? Okusa anlar mı?

Bir kere bu kitapta cinsellik var, başkahramanın tek derdi cinsellik, o erkekten o erkeğe ne biçim iş diyenler televizyon dizisi izlemiyorlar herhalde. Kitapta detaylı anlatılmış sevişme sahnesi, çıplaklık, hiçbir şey yok. Bence zamanında müstehcenlik kitabı yasaklamak için bir bahane olarak kullanılmış. O gün ve halen kitabın cinselliği ele alışından rahatsız olanlarsa aslında bir kadının cinsellik konuşmasından rahatsız oluyorlar. Sanmıyorum ki bir erkek romancı bir erkek kahramanın ağzından bir kadını çok çekici bulduğunu, kadının bazı hareketleri yüzünden doyuma ulaşamadığını veya arzu duymadan sevişmenin bir çeşit aldatma olduğunu söyleseydi müstehcenlikle suçlansın. Bir kadının erkeklerin erkekliğine toz konduracak şekilde cinsel isteklerinden (fantazilerini kastetmiyorum), ihtiyaçlarından, tecrübelerinden (yine detaylardan bahsetmiyorum) veya düşüncelerinden bahsetmesi belli ki o zaman da rahatsızlık yaratmış, şimdi de yaratıyor.

İkincisi kitap erkek düşmanlığı pazarlamıyor. Romandaki bütün erkekler canavar değil. Başkahramanımız mutluluğu erkeksiz bir hayatta bulmuyor. Kadınların mutsuzluğunun tek müsebbibi de erkekler değil. Aksine çevresindeki mutsuz kadınları kolaya kaçmakla suçladığı oluyor. Bu düzende erkeklerin de yalnız ve doyumsuz olduğunu söylüyor. Başkahraman eşit ve sevgi dolu bir eşe büyük hasret duyuyor, hatta onu tamamlayan bir eş olmadan tamamen mutlu olamayacağını, özgürlüğün bedelinin asla yalnızlık olmaması gerektiğini söylüyor. Eğer kadının bir erkekle kendisi arasında bir seçim yapması gerektiğinde kendisini, özgürlüğünü seçip o erkekten ve toplumun başarı/mutluluk normu olarak sunduğu şeylerden vazgeçebilmesi erkek düşmanlığıysa evet, biraz öyle.

Bu roman sanıyorum meseleyi bir kadın meselesi olarak görmek ve tek taraflı değerlendirmekle eleştirilmiş. Kadına eziyet edip onu maldan da aşağı görmenin erkeklerin değil tüm toplumun ürettiği bir sapkınlık olduğunu kabul ediyorum. Diğer yandan romanda anlatılan taciz, istismar, eziyet vakaları hiç abartılı değil hatta az bile. Bunlar o zaman da gerçekti şimdi de gerçek. Bu vehametin yaşandığı ortamda bu romanı yazacak cesareti bulmuş birine bir de çok yönlü bak demek biraz ekmek bulamazken pasta istemeye benzemiyor mu? Belki de bu cesaretten ötürü biraz torpili hak ediyordur bu roman. Daha iyi olabilirdi ama bence bu da iyi.

Kadının Adı Yok'u en çok erkekler okumalı bence. Ergenlik döneminde nasıl "erkek" olunacağını çözmeye çalışan zavallı küçük erkekler okumalı. Annelerinin, kız kardeşlerinin, sıra arkadaşlarının, müstakbel sevgililerinin nasıl bir cehennemde yaşadığını görmeli. Bir aynada kendine bakmalı, ben de o adamlardan mı olacağım, yoksa başka davranmaya en azından gayret mi edeceğim diye sormalı. Belki kadınların bazı şeyleri neden öyle yaptığını daha iyi anlar. Belki o da daha mutlu, doyumlu bir erkek olur.

Korkmayın okuyun, erkekseniz kesin okuyun.


4 yorum:

  1. Yazınız çok güzel olmuş, elinize sağlık...

    YanıtlaSil
  2. o kadar haklısın ki. özellikle erkekler okumalı. ben bu kitabı henüz 14-15 yaşımdayken okumuştum (annemin kütüphanesinden araklayıp!) ve çok etkilenmiştim. memleketimizde -ağır veya hafif- tacize maruz kalmamış tek bir kadın var mıdır merak ediyorum. tam da bu nedenle biz konuya aşinayız da asıl erkekler okumalı hakkaten.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım bu yazıyı görüp bir erkek olsun ''bir okuyayım'' der. Kitabın tüm fikirlerine katılmasına veya davranışlarını değiştirmesine gerek yok. Bu ve benzer kitapların okunması bile büyük bir şey bence.

      Sil

Söyleyecek sözü olanlara bayılırım! :)