24 Şubat 2016 Çarşamba

Kötü Şöhretim


Kötü ŞöhretimKate Manning'in kaleminden 19. yüzyıl sonunda New York'ta geçen bir tarihi roman. Romanın esin kaynağı 1800'lerin ikinci yarısında New York'ta yaşamış Ann Trow Lohman, nam-ı diğer Madam Restell, adında kürtaj ve doğum kontrol hizmetleri de sunan bir kadın hastalıkları uzmanı. Ann Trow Lohman 40 yıl boyunca New York'un en seçkin ve zengin hanımlarına hizmet verdikten sonra 67 yaşında bir ahlak polisinin çabalarıyla yargılanmış, hüküm günü intihar etmiş.

Fazlasıyla özet geçtiğim bu hayat kahramanımız Axie Muldoon'un hayatıyla hemen hemen aynı. Axie'yi Lohman'dan ayrıran şey sokaklarda büyümüş, kardeşleri başka ailelere evlat verilmiş, annesini bir doğum sonrası bakımsızlık yüzünden kaybetmiş İrlandalı bir kız olması. Yazarın Axie'ye farklı bir geçmiş yaratması birçok fonksiyonu yerine getirmiş. Birincisi doğum kontrolünün olmamasının acısını çeken çocuklardan olan Axie'nin ebelik kariyerine anlam kazandırmış. İkincisi Axie'nin çalışkanlık, cesaret, inatçılık, güvensizlik, gösterişçilik ve tatlı sözlerle kolay manipüle edilmesi gibi kişilik özelliklerine çok güzel bir çerçeve sağlamış. Üçüncü olarak Axie'nin fakir İrlandalı sokak çocuğu geçmişi toplumun iki yüzlüğü ve kadınların doğurganlıklarını kontrol edememeleri nedeniyle çektikleri acılar temalarını güçlendirmiş.


Manning romanı Axie'nin ağzından yazarak Lohman'ın bilinmeyen iç dünyasını olumlu bir şekilde yeniden yorumlamış. Zamanın gazete haberleri ve mahkeme kayıtlarındaki nefrete varan olumsuz söylemin aksine onu doğru bildiğini yapan, şefkatli, inatçı, cesur biri olarak yansıtmış. Bunu yaparken de çok ince noktalara değinmiş. Mesela onu ahlaksızlık ve katillikle suçlayanların arasında 15 kişiyi intihara sürüklemekle övünenlerin, himayesi altındaki kızlara tecavüz edenlerin, metresleri kürtaj olsun diye Axie'ye binlerce dolar teklif edenlerin olması… Ya da ebelik ve kadın doktorluğu işinin mutlaka sınırlı sayıdaki üniversite eğitimli doktor tarafından yapılmasını savunanların asıl amacının rekabeti ortadan kaldırarak çok para kazanmak olması… Kadınların eğitim alamadığı, hizmetçilik ve hayat kadınlığı dışında bir iş yapamadığı bir ortamda kadınların bedenleri üzerindeki kontrolü tamamen kaybetmiş olması ve ortalıkta onların hakkını koruyacak kimsenin de bulunmaması…

Roman gereğinden falza uzun olsa da ve ara sıra tekrara düşse de son derece akıcı ve kolay okunuyor. İmla hataları okuma zevkini önemli derecede bozmuyor. Türkçe çevirisine çok emek verildiği belli ancak yine de ara ara metin çeviri kokuyor.

Özetle, Kötü Şöhretim'in hem konusunu hem konunun işleniş şeklini beğendim. Kate Manning sadece Lohman'ın hayatını değil dönemin toplumunu da araştırarak çok emek vermiş. Ufak tefek aksaklıklarına rağmen sürükleyici anlatımıyla zevkle okunacak bir roman. Tabi kürtaj karşıtı değilseniz.



Not: Bu kitap Kitap Notları'nda yer alması için KRP Yayıncılık tarafından gönderildi. Yorumlarımın objektif olmasına özen gösterdim. Hem gönderi hem de anlayışları için teşekkür ederim. 

18 Şubat 2016 Perşembe

Face Paint: The Story of Makeup


Bir gün Helena Rubinstein ile Elizabeth Arden arasındaki düşmanlığa varan hararetli rekabet hakkında bir şeyler araştırıyordum. Aradığımı internette bulamadım, tespit ettiğim kitaplarsa ya erişemeyeceğim yerlerdeydi ya da çok pahalıydı. İnternete makyajla ilgili bir şey yazıp da Youtube'un güzellik guruları dünyasına düşmemeniz imkansız. İngiliz makyöz Lisa Eldridge de Youtube kanalı olanlardan. Ben de beğendiğim ama okuyamadığım kitaplardan birinin yazarı olan Madeleine Marsh ile Lisa Eldridge'in yaptığı bir röportajı onun kanalında izledim. Tadı damağımda kaldı, bir umutla Eldridge'in kitabını aldım.



Face Paint: The Story of Makeup esas olarak iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde kırmızı, siyah ve beyaz teması etrafında geçmişten günümüze dünya medeniyetlerinde güzellik algısı, makyaj uygulamaları, kozmetik ürünler ve bunların o toplumun kültürüyle bağlantısı anlatılıyor. Bu bölüm ara sıra ilginç bilgiler içerse de (mesela uzak doğuda dişleri siyaha boyamak çok önemli bir uğraşmış bir zamanlar) genel olarak batı merkezli, yüzeysel ve bu yüzden de düşük tempolu kalıyor.

İkinci bölüm bildiğimiz anlamda kozmetik sektörünün gelişimini anlatıyor. Belki de benim aradığım türden şeyler bu bölümün başında yer aldığı için ben ikinci kısmı daha çok sevdim. Yalnız ikinci bölümün ikinci kısmı ruj, allık, rimel, pudra gibi makyaj malzemelerinin gelişimini anlatırken daha önceki bölümleri tekrara düşmekten kurtulamamış gibi geldi. Ayrıca yazar pek çok yerde en heyecanlı yeri atlamış gibiydi; örneğin sinemada özel efekt için kullanılan bir malzemeden bahsederken nasıl olduğunu söylemeden konuyu işte bu da daha sonra kadınların günlük makyaj çantasına girdi diyip geçiyordu. 


Kitabın baskısı, fotoğrafları harika. Özellikle eski kozmetik ürünlerini, reklam ve makyaj örneklerinin resimlerini uzun uzun inceledim. Bazı fotoğraflarda fotoğraf altı yazısı yoktu, bazıları ana metinden alınmış bir cümleydi ve fotoğrafı yeterince açıklamıyordu; bu konuda da daha iyisi olabilirdi diye düşünüyorum.

Face Paint fotoğrafta gördüğünüz gibi ana metnin içine yerleştirilmiş kutucuklarla doluydu. Bu bölümlerdeki bilgileri çoğu zaman ana metinden daha ilgi çekici buldum. Yalnız metnin sık sık kutularla bölünmesi okuma ritmimi çok bozdu.

Özetle konuyu, kitabın bir kısmını be fotoğrafları beğendim ama metnin yüzeyselliği ve sık sık kendini tekrar etmesi benim için hayal kırıklığı oldu. Eldridge'in kitabının tanıtımını yaptığı bir videosunda aslında anlatmak istediği çok şey olduğunu ancak kitabı kısaltmak zorunda kaldığını ve çok zorlandığını söylüyordu. Ben yine de Eldridge'in bütün anlatmak istediklerini 200 küsür sayfaya sıkıştırmaya çalışırken hata yaptığını düşünmüyorum. Bence Eldridge okuyucusuna yeterince güvenmemiş, daha teknik, daha detaylı ve daha tarih kokan bir kitabı kaldıramayacağını düşünmüş. Keşke okuyucusuna biraz daha güvenseydi. Ya da belki o haklıdır ve benim Madeleine Marsh okumam gerekiyordum.