Afganistan acıların toprağı. Orta Doğu'nun ortak keyfiyetinden payına düşeni almış bu açıdan. Televizyonda gördüklerimize, dergilerde okuduklarımıza ilaveten Kabil'de yaşayan bir arkadaşımın anlattıklarından, yıllar süren savaşların, cehaletin ve terörün ülkeyi bir daha dönülmez şekilde barbarlığın ve sefaletin derinliklerine gömdüğünü anlıyorum. Nüfusunun %52'sinin içecek suyu sıkıntısı çektiği, ortalama insan ömrünün 49 yıl olduğu, recm cezasının uygulandığı bir ülkede edebiyattan, dünyaca ünlü yazarlardan, romanlardan ne kadar bahsedilebilir?
Khaled Hosseini bu sefalete yol açan savaşlardan kaçarak çocuk yaşta ABD'ye sığınmış Afganlardan biri. Hem o ülkeyi içinde yaşattığı hem de bu sefaletin dışında kalarak yazmaya fırsat bulabildiği için, bence Afganistan üstüne popüler kültürde yer alan en önemli eserleri verme fırsatını yakalamış. Hosseini'nin önerdiği Afganistan'la ilgili kitaplardan önce onun kitaplarından bahsetmek istiyorum.
Yukarıda dokunduğum ama boyutlarını tam olarak sayfalarca yazsam da tam olarak anlatamayacağım perişanlık elbette Afganların %99'unu etkiliyor. Ancak felaketlerden kadın ve çocukların, azınlıklarla engellilerin kat kat fazla etkilendiği bir gerçek. Hosseini de şimdiye kadar yazdığı iki romanda ülkenin başına gelen felaketleri en çok ezilenlerin gözünden anlatmış. Uçurtma Avcısı'nda (The Kite Runner) çocukların ve Hazaralar (ülke nüfusunun yaklaşık %9'unu teşkil eden bir etnik grup) nezdinde azınlıkların dramını anlatıyor. Bin Muhteşem Güneş (A Thousand Splendid Suns) ise iyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta, barışta ve savaşta hep en yüklü bedeli ödeyen kadınlardan bahsediyor.
İki kitabında da benzer motifler işleniyor; şiddetli bir dalga şeklinde gelen Taliban terörü, fedakarlık, göç, sırlar, nesiller boyunca süren bir öykü çizgisi... Konu ve arka plan çok güçlü olmakla birlikte kitapları güzel kılan şey yazarın öyküleme ve kurgudaki ustalığı. İki kitabının da sinemaya aktarılması boşuna değil. Romanlar çarpıcı sahneler, en naçar anlarda beliren umutlar, en insani kaygılar, acılar ve mutluluklarla dolu.
Uçurtma Avcısı birinci ağızdan, Bin Muhteşem Güneş ise üçüncü ağızdan anlatılmakla beraber iki romandaki üslup da benzerlik gösteriyor. Yazarın acıklı bir tonu var. Kimilerine fazla gelebilecek bu trajik hava beni rahatsız etmedi çünkü bu acılar ilgi çekmek için icat edilmiş değil, gerçekten yaşanıyor. Dili gayet akıcı. Hemen her bölüme birkaç kısa cümleyle giriş yapması dikkatimi çekti. Bir de elbette bol bol Farsça kelime kullanması... İngilizcesini okuduğum Uçurtma Avcısı'nda bu Farsça kelimelerin otantik tadını daha net alabildim. Türkçesini okuduğum Bin Muhteşem Güneş'te ise Türkçe'ye geçen yüzlerce Farsça kelime nedeniyle tanıdık gelen bu kelimelerin çoğuna dikkat bile etmedim. Belki de yazarın bu küçük oyununa bağışıklık kazanmıştım.
Washington Post "Eğer Bin Muhteşem Güneş, Uçurtma Avcısı kadar iyi mi diye merak ediyorsanız işte cevabı: Hayır. Daha iyi!" diye yazmış. İki roman da son derece sürükleyici ve etkileyici olmasına rağmen nedense Washington Post'a katılamıyorum, bence Uçurtma Avcısı daha iyi. Bu görüşte yalnız olmadığımı da internette okuduğum yorumlardan anladım. Yine de önce Bin Muhteşem Güneş'i okusaydım fikrim değişir miydi diye düşünmeden edemedim. Doygunluk ve benzer arka plan ve anlatımdan sıkılma sonucu ilk okuduğumu daha lezzetli bulmuş olabilirim, değil mi? Ayrıca bir kitabı orjinalinden okumanın da tadı başka. Bunları da göz önüne alıp bir daha düşündüğümde yine de Uçurtma Avcısı bir tık daha iyiydi diyorum. Öte yandan bir erkeğin kadınların dramını anlatmadaki becerisini de takdir etmeden geçemiyorum.
İki kitabında da benzer motifler işleniyor; şiddetli bir dalga şeklinde gelen Taliban terörü, fedakarlık, göç, sırlar, nesiller boyunca süren bir öykü çizgisi... Konu ve arka plan çok güçlü olmakla birlikte kitapları güzel kılan şey yazarın öyküleme ve kurgudaki ustalığı. İki kitabının da sinemaya aktarılması boşuna değil. Romanlar çarpıcı sahneler, en naçar anlarda beliren umutlar, en insani kaygılar, acılar ve mutluluklarla dolu.
Uçurtma Avcısı birinci ağızdan, Bin Muhteşem Güneş ise üçüncü ağızdan anlatılmakla beraber iki romandaki üslup da benzerlik gösteriyor. Yazarın acıklı bir tonu var. Kimilerine fazla gelebilecek bu trajik hava beni rahatsız etmedi çünkü bu acılar ilgi çekmek için icat edilmiş değil, gerçekten yaşanıyor. Dili gayet akıcı. Hemen her bölüme birkaç kısa cümleyle giriş yapması dikkatimi çekti. Bir de elbette bol bol Farsça kelime kullanması... İngilizcesini okuduğum Uçurtma Avcısı'nda bu Farsça kelimelerin otantik tadını daha net alabildim. Türkçesini okuduğum Bin Muhteşem Güneş'te ise Türkçe'ye geçen yüzlerce Farsça kelime nedeniyle tanıdık gelen bu kelimelerin çoğuna dikkat bile etmedim. Belki de yazarın bu küçük oyununa bağışıklık kazanmıştım.
Washington Post "Eğer Bin Muhteşem Güneş, Uçurtma Avcısı kadar iyi mi diye merak ediyorsanız işte cevabı: Hayır. Daha iyi!" diye yazmış. İki roman da son derece sürükleyici ve etkileyici olmasına rağmen nedense Washington Post'a katılamıyorum, bence Uçurtma Avcısı daha iyi. Bu görüşte yalnız olmadığımı da internette okuduğum yorumlardan anladım. Yine de önce Bin Muhteşem Güneş'i okusaydım fikrim değişir miydi diye düşünmeden edemedim. Doygunluk ve benzer arka plan ve anlatımdan sıkılma sonucu ilk okuduğumu daha lezzetli bulmuş olabilirim, değil mi? Ayrıca bir kitabı orjinalinden okumanın da tadı başka. Bunları da göz önüne alıp bir daha düşündüğümde yine de Uçurtma Avcısı bir tık daha iyiydi diyorum. Öte yandan bir erkeğin kadınların dramını anlatmadaki becerisini de takdir etmeden geçemiyorum.
Hosseini'nin romanlarında ABD'ye gerçekçi olmayan melekvari bir rol biçildiği söylenebilir. Oysa ABD Afganistan'ın başına gelenlerden son derece sorumlu. Yazarın ABD'ye bu denli iyi davranmasını iki nedene bağlıyorum. Birincisi, bir çocukken gidip adapte olduğu, eğitimini aldığı, barışı ve güvenliği bulduğu, bugün romanlarını onun dilinde yazdığı, ekmeğini yediği ülkeye karşı bir sevgi ve hoşgörü besliyor olabilir. Bundan da ziyade ben yazarın Afganistan'ın felaketinde en büyük faturayı Afganlara kestiğini, onlara başka hiçbir etkene tepki duyamayacak kadar kızdığını düşünüyorum.
Afganistan üzerine bu iki güzel romanı kaleme alan yazar daha fazla Afganistan'dan manzaralar isteyenlere şu kitapları önermiş (Türkçeye çevrilmiş olanların adlarını parantez içinde veriyorum):
Afganistan üzerine bu iki güzel romanı kaleme alan yazar daha fazla Afganistan'dan manzaralar isteyenlere şu kitapları önermiş (Türkçeye çevrilmiş olanların adlarını parantez içinde veriyorum):
Amber - Stephan CollishawYazarın kitaplarında da etkisi açıkça görülen en sevdiği kitapları işe şurada görebilirsiniz: Khaled Hosseini'nin En Sevdiği Kitaplar
By the Sea - Abdulrazak Gurnah
The Swallows of Kabul (Kabil'in Kırlangıçları) - Yasmina Khadra
The Fortress of Solitude - Jonathan Lethem
The Orchard on Fire - Shena Mackay
Fugitive Pieces (Bölük Pörçük Yaşamlar) - Anne Michaels
The Map of Love - Ahdaf Soueif
West of Kabul, East of New York - Tamim Ansary
The Bookseller of Kabul (Kabil'in Kitapçısı) - Asne Seierstad
Okuma listemdeki kitapları burada görmek çok hoş oldu. teşekkür ederim.
YanıtlaSilHarika;)
SilUçurma Avcısı'ndan çok etkilenmitim. Kimi bölümlerinde hüngür hüngür ağlamıştım. Yazar vermek istediği duyguyu tam anlamıyla yaşatıyor okuyucuya.
YanıtlaSilBen ağlamadım ama ağladığını söyleyenler çok. Ağlamamk da elde değil; kitapta yazılanların bir şekilde gerçek olduğunu düşündükçe insan bir kötü oluyor.
Silben de yazmıştım uçurtma avcısını ama farklı yönlerden ele almışız.
YanıtlaSilhttp://blogumabandim.blogspot.com/2012/07/ucurtma-avcs-khaled-hosseini-kitap.html
Şimdi okudum yazını; senin de dediğin gibi bir klasik değil belki ama okunası bir kitap. Hem etkileyici hem de eminim ki birçok kişinin ufkunu genişletmiştir.
SilNe tesadüf ki ben de Uçurtma Avcısı ile ilgili yazımı bugün yazdım, ancak kitabın fotoğrafını çekip yazıya ekledikten sonra yayınlayacaktım :) Şimdi senin yazını gördüm, ben bu kadar güzel anlatamadım, gerçekten çok güzel yazmışsın. Bence de iki kitap da çok başarılı. İnsanın içi acıyor o insanlara. Herkese tavsiye edebileceğim kitaplar ikisi de.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, çok naziksin. Sen ikisini de aynı derecede beğendin galiba. Gerçekten iyi kitaplar. Yazını dört gözle bekliyorum.
SilBen ilk once bin muhtesem güneşi okudum ve o daha çok kadınların dramını anlattıgı icin belki de çok etkiledi beni. Bir çok yerde hüngür foşur ağladım :) Sonuçta iki kitabı da çok beğendim. (bu arada blogunun yorum kısmında kelime doğrulamayı kapatmanı tavsiye ederim yorum gondermek zor oluyor )
SilKaçtır kapatacağım diyip unutuyordum. Şimdi kapattım ;)
SilUçurtma Avcısı'nı ben de okumuştum ve çok beğenmiştim. Çok duygulanarak okudum. Bin Muhteşem Güneş'i ise aynı konu denildi diye okumadım. Bende bir antipati oluştu sanırım, yazar aynı konu üzerinden pirim yapıyor diye. Ancak yazarın açısını bence çok güzel aktarmışsınız ve benim de görüşlerimin değişmesini sağladı. Okunacaklar arasında.
YanıtlaSilTeşekkürler! Aradan zaman geçince Bin Muhteşem Güneş de çok cazip hale gelebilir. Arka plan aynı olsa da olaylar çok farklı. Beğeneceğinizi düşünüyorum.
SilBen Kitap Notları'nda çekiliş yazısı yazmadığım için katılamıyorum ama buradan bu güzel etkinliği duyurmuş olalım :)
YanıtlaSilKitaplar da çok güzel. Özellikle İthaki'den Biz'i alıp okumuş olmama rağmen bir daha okumak istiyorum. Yalnız "Zambayatin" değil de "Zamyatin" olacak sanırım.
Şahane bir yazı olmuş; konuyu çok iyi toparlamışsın (Artık siz diye hitap etmezsem problem olmaz diye umuyorum? =)) Uçurtma Avcısı'nın daha iyi olduğu ve Hosseini'nin ABD "sempatizanlığı" hakkında görüşlerine de tamamen katılıyorum. Eline sağlık!
YanıtlaSilİnternet erişimim olmadığından yorumunu geç görüp onayladım ama mutlu oldum okuyunca. Teşekkürler!(sen demekte geç bile kaldın:))
SilKesinlikle okunması gereken kitaplar arasında, o topraklardan birinin kitabının da bu kadar konuşulması çok güzel ve gerekli bence de...
YanıtlaSilİngilizce yazmasaydı, ABD'de yaşamasaydı daha güzellerini bile yazsa kimsenin haberi olmazdı ama evet yine de onun yazması insanların da okuması güzel!
Sildaha acıklı ama bir o kadar da sarsıcı bir roman için bakınız Atiq Rahim- The Patience Stone
YanıtlaSilKabil'de doğan Rahim, ilk baskısı 2008 yılında yayınlanan bu kitapla Fransa'da ödül aldı
Bu yorum benden 100 bin layk aldı.
Silokumanıza yorumunuza sağlık;
YanıtlaSilAna karakterlerinin kadınlardan oluşturulduğu ve bu kadınların yaşantılarında bitmek tükenmek bilmeyen zorlukların sürekli el değiştiren Afganistan arka planında kara bulutlar halinde kümelenişinin anlatıldığı bir roman Bin Muhteşem Güneş...........
http://tayfunsurucu.wordpress.com/2014/12/25/siyaset-aile-iliskileri-arkadaslik-ve-askin-yanlis-bulusmasi/