7 Ocak 2016 Perşembe

Sineklerin Tanrısı

Bu aralar çok duyduğum ama okumadığım insanın doğası üzerine kitaplar okuyorum. Bkz: Otomatik Portakal. Şimdi de William Golding'in Sineklerin Tanrısı. Hikayemiz şöyle başlıyor: Dünyada nükleer bir savaş süregidiyor. Bir grup İngiliz erkek çocuğu savaştan kaçarken uçakları düşüyor. Güneşi ısıtan, meyveleri doyuran, suları serinletip temizleyen bir ıssız adada buluyorlar kendilerini. Ve insan oğlu çocuk da olsa uslu durmuyor.

İlk bölümler çocukların bir araya gelmesini, Ralph'in liderliğe yükselişini ve adayı anlatıyor. Bu bölümleri okurken romanı beğenmeyeceğimi, her kitabın bir yaşı olduğunu, bu kitabın da orta öğretim çağında okunup dersler çıkarılması gereken bir kitap olduğunu düşünüyordum. Sineklerin Tanrısı'nı kitapçıda gördüğümde almak istememin en önemli nedenlerinden biri çevirmeninin Mina Urgan olmasıydı. Mina Urgan'ın çevirisi değil ama kitaba yazdığı son söz bakış açımı değiştirdi ve romanı okumaya devam ettim. Urgan'ın harika açıklamaları bol bol "spoiler" içerdiği için sizin de aynı şeyi yapmanızı tavsiye etmiyorum. Onun yerine daha az "spoiler" içeren bir şeyleri ben yazmaya çalışacağım.

Sineklerin Tanrısı sembolik anlatıma sahip bir kitap; Satranç gibi, Son Ada gibi. Bu yüzden de yazarın kurgusunda detaylı bir mantık arayışında değilim, bir deniz kabuğundan o kadar ses çıkar mı, dört beş çocuk bir yaban domuzunu öldürebilir mi, ateş yakmanın gözlük merceğinden başka yolu yok mu gibi sorular sormuyorum. Çünkü o güzel, parlak ve kırılgan deniz kabuğu medeniyeti, demokrasiyi, bir hakka sahip olmanın güzelliğini temsil ediyor. Onu unutmak, o yokmuş gibi davranmak çok kolay ama sesi duyulduğunda da kayıtsız kalmak imkansız. 

Ateş ve duman ise bir kurtuluş ümidi, bir idea. Bu idea ısıtıyor, güven ve huzur veriyor ama onu ayakta tutmak durmaksızın emek istiyor. Kontrolden çıktığında da yakıp zarar veriyor.

Ateşin idealogu da Domuzcuk, hem gözlüğüyle hem de söyledikleriyle. Akıllı, erdemli, hep doğruyu bilen ve söyleyen "entelektüel" Domuzcuk herkesten farklı ve bu yüzden dışlanmış. Ama bu durum sadece onu dışlayanların farklı olanı kabul edememesinden kaynaklanmıyor. Domuzcuk da farklılıklarına saklanarak bazı imtiyazlar arıyor, kaytarıyor, gerçeklerden kopuk planlar veya isteklerle ortaya çıkabiliyor. Romanda gerçek adını bilmediğimiz tek karakterin lakabının Domuzcuk olması ile Jack'in liderliğini kabul edenlerin adada durmadan domuz avlaması arasında bir bağlantı var mı, yoksa ben analoji işini biraz abarttım mı?

Romandaki en büyük sembol tabiki sineklerin tanrısı. Sineklerin tanrısının iyiliğin sembolü Simon'a canavar diye bizim dışımızda elle tutulur bir şey olmadığını, cahillik ve korkularla beslenen vahşiliğin, kötülüğün, saldırganlığın içimizde olduğunu söylediği sahne kitabın özeti gibi. Gerçeği sezgiyle gören ermiş Simon'ı sineklerin tanrısının sana inanmazlar, bu adada biz eğleniyoruz, bir haltlar çevirmeye kalkma yoksa seni öldürürüz diye tehdit etmesi hiç de boş blöf değil. Onu öldürecekler içinde Ralph ve Domuzcuk'un da sayılması üzerine düşünülmesi gereken bir nokta.

Şimdi Sineklerin Tanrısı'nın neden okunması gereken kitaplardan biri olduğunu anlıyorum. Golding'in bitmek tükenmek bitmeyen ada betimlemeleri, temposu düşük anlatımı ve ne anlatmak istediğini çözemediğim finaline rağmen bu roman insan doğası ve sosyal davranış üzerine düşündürdüğü için güzel. Mina Urgan'ın son sözü belki daha da güzel.

8 yorum:

  1. Sineklerin Tanrısı merak ettiğim kitaplardan biriydi henüz okumadım ama anlatımın temposunun düşük olduğunu belirtmeniz kafamda soru işaretleri oluşturdu. Ayy kesinlikle okumalıyım dediğim bir kitap değil de yeri gelirse okurum dediğim bir kitap artık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de listemin en başında değildi, romanı teknik olarak müthiş de bulmadım ama okuduğuma çok memnun oldum. Okursanız pişman olmazsınız.

      Sil
    2. bence hiç bulaşmayın ,çok sıkıcı..bitsin diye dua etmiştim...

      Sil
  2. Ben de bu kitabı okuyorum şu an.Başlardayım ve bıraksam mı acaba diye düşündüğüm nadir kitaplardan biri.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence bırakmayın. Ben de başlarında bunaldım ama sonuna kadar okuyunca çok beğendim. Zorlanıyorsanız ve kitabın içeriğini öğrenmektan rahatsız olmam diyorsanız Mina Urgan'ın yazısını okuyun kesin devam edersiniz.

      Sil
    2. çok sıkıcı..ilerki sayfalarda öyle...

      Sil
  3. Uzun zamandır okumak istediğim bir kitaptı. Başlamaya senin sayende karar vereceğim galiba.Teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
  4. yaklaşık olarak 1 sene önce okudum kitabı. Etkisinden uzun zaman çıkamadım. Benim kitap dünyamda bu eserin yeri tam farklıdır. Fikirlerinizi de çok güzel bildirmişsiniz. Teşekkürler.

    YanıtlaSil

Söyleyecek sözü olanlara bayılırım! :)