30 Eylül 2013 Pazartesi

Aa bu fotoğraf...



Blogcular yazılarının, fotoğraflarının hatta bloglarının tamamen kopyalanmasından çok çeker. Kitap Notları da çok "faydalanılan" bir blog; abartılmadığı sürece artık durumu kabullendim. Yalnız bu sabah Radikal'in kitap sayfasını açınca çok şaşırdım. Bir an her şey çok tanıdık geldi. Siz de bakın bakalım tanıdık gelecek mi?

İnternet aleminde oluyor böyle şeyler, ne yapalım. Zaten bu fotoğrafı kullanmayan kitap fuarı organizasyonu, internet sitesi, hatta sözümona haber ajansı kalmadı. Ama altta küçük bir kaynak belirtilseydi ne güzel olurdu demeden de geçemiyorum. :) Hele bir de gazetelerin kendi ürettikleri içeriğin orada burada kullanılmasına gösterdiği tepkiyi düşününce...

18 Eylül 2013 Çarşamba

Üç Kitap Bir Arada



Mor Kitaplık yazılarımla yine karşınızdayım. Öykü, otobiyografi, kuram... ne ararsanız.


Eğlenerek öğrenmek için çizgi bilim! Günlük hayatta karşılaştığınız sorun ve çelişkilere ışık tutabilecek olan eleştirel teoriyi içerikten çalmadan özetleyen bir kitap. Ne kadar ''giriş'' seviyesinde olduğu iddia edilse de kuramla az da olsa tanışık olanların daha fazla verim alacağını düşünüyorum. >>>


Gerçek hikayelere duyduğum tutuku malum. Müthiş bir mücadele, etkileyici bir dürüstlük ve yalın bir dille anlatılmış. Özellikle gençlere tavsiye ediyorum. >>>


Cinselliği ve ilişkileri konu alan 13 kısa öykü. Belki bir şaheser değil ama anlatımı, cinselliği bayağılaştırmadan sunabilmesi kitabı keyifle okutuyor>>>


Daha önce yayınlanmış yazılara ulaşmak isterseniz o da düşünüldü:

11 Eylül 2013 Çarşamba

Müzik ve Sessizlik


Müzik ve Sessizlik (Music and Slience) Danimarka Kralı IV. Christian'ın hayatından iki yılı (1629-30) saraya çalışan olarak girmiş iki kişinin, lavtacı Peter Claire ve nedime Emilia'nın eşliğinde anlatıyor. Kralın sarayına müzisyen olarak gelen Peter yakışıklılığıyla Kral'ın ''koruyucu meleği'' olunca özel sorumluluklar yükleniyor; Emilia ise üvey annesinin kötülüğünden kaçarak Kral'ın eşi Kirsten Munk'un ''kadını'' olarak çalışmaya başlıyor. Bu iki genç birbirlerine tutulutken, Kral, eşinin sevgisine karşılık vermemesi ve ülkesinin ekonomik çöküşü nedeniyle zor zamanlar geçiriyor ve sağlık sorunları da giderek artıyor... Yaşananların kötülük-iyilik, aydınlık-karanlık, müzik-sessizlik gibi ikililerle anlatıldığı romanda Kral ve eşinin yaşadıkları genç aşıkları da ayrı düşürüp onları sınıyor.

Rose Tremain, tarihi romanlar ve büyülü gerçekçilik uslubunu benimsediği kitaplar yazan ödüllü bir yazar. Müzik ve Sessizlik yayınlandığı yıl (1999) Yayıncılar Birliği Ödülü olan Whitbread Roman Ödülü'nü kazanmış. Yazarın Renk (The Colour) adlı yeni dünyadaki altın avcılığını konu alan romanı ise ölmeden önce okunması gereken 1001 kitap listesinde yer alıyor.

Ben de acaba Renk'i mi alıp okumalıymışım diye düşünüyorum. Zira sonda söyleyeceğimi başta söyleyecek olursam; bu 507 sayfalık roman beni doyurmadı. Düzeltideki hatalara rağmen usta işi bir anlatımın tadına varılıyor. Yazarın, Kral IV. Christian'ın yaşamı, dönemi günlük hayatı ve diğer birçok detay üzerine kapsamlı ve detaylı araştırmalar yaptığı açık. Bu bilgi ve anlatım gücünün birleşimi etkileyici bir atmosfer yaratıyor. Soğuk, taşkın eğlenceler, karanlık, yünlü kumaşlar... Hatta atmosfer konusunda yazar o kadar iddialı ki tarihsel doğruluğu ikinci plana itiyor. Mesela okuduğum bir yoruma göre Rusların gümüş madenciliğinde romanın geçtiği dönemden çok daha sonra uzmanlaşmış. Oysa romanda Rusya'dan gümüş çıkarmak için maden ustaları getirtiliyor.

Danimarka Kralı IV. Christian
Pieter Isaaczs, 1611-1616

Karakterler kimilerine trajedya kahramanları gibi gelebilir; katıksız kötüler ve sonsuz iyiler. Ben romanın en ''şirret'' karakteri Kirsten'in en aşırı isteklerinde bile onu nefret edilesi bulmadım. O iyilik meleği Emilia bile nefret ettiği üvey annesinin ölmesini istemekte bir sakınca görmüyordu. Üvey anne ise ahlaksız olabilir ama sadist eya despot değildi bence. Neyse romanı henüz okumamış olanlar için sıkıcı olan bu kısmı kesip romanın beni neden tatmin etmediğine geleyim.

Bütün anlatım ustalığına, araştırmaya, atmosfere, ilginç karakterlere rağmen olay örgüsü bence romanın iddiasını taşıyacak kadar güçlü değildi. Hiçbir noktada okuyucuyu şaşırtacak bir dönüş yoktu; genel olarak da upuzuuun romanı okuyup bitirdiğinizde hafızanızda uzun yıllar saklayacağınız ilginç veya çarpıcı bir öykü de kalmıyor. Şimdiye kadar okuduğum tarihi romanlar bir zamanlar yaşamış olan kahramanlarının ve gerçek olayların gücüyle ilerliyor usta yazarların araştırması ve tekniği ise dengeli bir şaraptaki gibi diğer unsurların üstüne bu denli çıkmıyordu. Oysa Müzik ve Sessizlik tüm güzelliğine rağmen öyküsünün sıradanlığı yüzünden zayıf ve kırılgan; taneni ve gövdesi olmayan, güzel renkli hoş kokulu ve taze asitli bir şarap gibi, üstelik magnum şişedeki bir şarap.

Kirsten Munk, Kralın karısı,
ve nefret ettiği çocuklarının bir kısmı
Jacob von Doordt, 1623

4 Eylül 2013 Çarşamba

Bir Dönemin Mutsuz Kadınları

Bugün size iki kitaptan bahsedeceğim: Ablamın Mutluluk Fotoğrafı ve Bayan Jean Brodie'nin Baharı. Bu iki kitabın kahramanlarının kadın olması ve dönemin iki savaş arasını kapsaması dışında pek ortak özelliği yok. Haydi bir de kahramanlarının bekar ve mutsuz olmasını biraz da yorum katarak listeye ekleyelim. Durum bu olmasına rağmen bu iki kitabı son bir ayda okuduğumdandır belki; ben roman kahramanlarını benzettim. 

Ablamın Mutluluk Fotoğrafı (Easter Parade) Amerikan edebiyatının yıldızı parlamamış ama yıldızı parlamış yazarlarınca hep çok övülmüş Richard Yates'in romanı. Filmi de çekilmiş olan Hayallerin Peşinde (Revolutionary Road) adlı eserini okumuş ya da benim gibi filmi izlemiş olanlarınız vardır. Oradak mutsuz çift gibi burada da Grimes kız kardeşler var. Gençlik ve öyle olmasa da zenginlik saplantılı hayatını ne pahasına olursa olsun sürdüren bir anne, aileyi terk etmiş ama kızlarının gözünde bir pren olan baba, babasına yakınlığıyla kız kardeşinin gıpta ettiği, güzel, sıradan Sarah ve ablası gibi evlenip standart bir hayat sürmek yerine üniversiteye gidip çalışan Emily.

Grimes kardeşlerin çocukluğundan yaşlılığına kadar devam eden romanda gençlikleri II. Dünya Savaşı'na denk gelmiş sıradan Amerikalı kadınların öyküsü var. Anne ve kızlar çok farklı karakterlerde olmalarına ve farklı şeyle yapmalarına rağmen, romanı bitirip resme bir adım geriden baktığınızda üçünün de aynı yöndeki biraz faklı noktalara savrulduğunu görüyorsunuz. Sanki rüzgara kapılmış yapraklar gibi her an bambaşka bir şey olabilecekmiş umuduyla, sanki bir belirsizlik varmış gibi... ama en sonunda rüzgar nereye yapraklar oraya.

Yates'in romancılığının iki tarafını dikkatimi çekti. Birincisi yazarın bir erkek olmasına rağmen özellikle Ablamın Mutluluk Fotoğrafı'nda olduğu gibi romanlarında baş role kadınları oturtması ve onların dünyasının yüklendiği yalnızlık ve mutsuzluğu abartmadan, çarpıtmadan, sanki kendi yaşamış gibi doğal anlatması. Kimi yazarlar söyleşilerinde karşı cinsten bir kahrama yaratmanın diğerinden farklı olmadığını söylerler ama nedense erkek yazarlar baş rolü pek kadın karaktere vermezler. Ben olsam çok zorlanırım gibi geliyor. Mesela bir kadının çocuklarla ilişkisini anlattığım gibi bir erkeğin ...hımm... örnek bile veremiyorum; bir erkeğin duygularını anlatamaya bilirim.

İkincisi ise yazarın romanındaki tüm insanlar, gerçek insanlar. Bu yüzden sadece iyi ve kötü özellikleri bir arada göstermiyorlar aynı zamanda değişiyorlar. Romanda yıllar akıp giderken kişiler de yavaş yavaş dönüşüyorlar. Belki de bu yüzden gerçeklik hissi iki kat artıyor. Yine bunlardan ötürü roandaki kimseden nefret edemiyor kimseyi kahraman olarak göremiyorsunuz.

Bayan Jean Brodie'nin Baharı (The Prime of Miss Jean Brodie) ise Okulu'ndaki sıradışı bir öğretmen ile onun himayesindeki altı kızın ilişkisini anlatan İskoş edebiyatının önemli kalemlerinden Muriel Spark tarafından kaleme alınmış bir roman. Kitabın adında da bahsedilen Jean Brodie otuzlarının sonunda, nişanlısını I. Dünya Savaşı'nda kaybetmiş, bekar bir kadın. Garip bir öğretmen; müfredata bağlı kalmadan kendi felsefesini ve hayatını çocuklara benimseten, özellikle etkilenmeye açık ve aileleri tarafından itiraz edilmeyecek kızlardan kendine bir çember oluşturarak özellikle onlar üzerine yoğunlaştıran, öğrencilerini kendi farklı, özel ve seçilmiş oldukları hissiyle okulun genelinden koparan, onları kendi amaçları için kullanmaktan da çekinmeyen, samimiyetle bunları iyilikleri için yaptığını, kendini onlara adadığını söyleyen bir öğretmen.

Bu haliyle Brodie'nin kendi faşist yönetimini kurduğu, romanın geçtiği dönemde iktidar olumuş aşırı hükümetlerin kitlelere uyguladığı taktikleri kendi mütevazı ekibine yaptığı gayet açık. Brodie'nin hayranı olduğu Mussolini'nin kara gömleklileri ve Hitler'in kahverengi gömleklilerinin yaptıklarının yanında Brodie takımının gündemi ve eylemleri çok naif elbette. Yine de yarattığı psikolojik tutsaklık ve taşıdığı yıkıcı potansiyelle kızlar ve Brodie'nin ilişkisi müthiş bir anoloji sunuyor.

Spark açıkça Brodie'yi kötülemek, yermek gibi şeylerle uğraşmıyor. Brodie'nin (çıkarı olmadan parmağını bile kıpırdatmasa da) ''hayatımın baharındayım ve kendimi size adadım'' sayıklamalarında mesajını vermekle yetiniyor. Benim ilgimi çeken başka bir konu da birkaç yerde Spark'ın Brodie'nin bu hastalıklı denebilecek tavrını ''mutsuzluğuna'', '' mutsuz bir kız kurusu'' olmasına bağlaması. Yine roman bittiğinde ne kadar marjinal söylem ve eylemleri olursa olsun tüm diğer mutsuz savaş toplumu kadınlarının vardığı noktaya yaklaştığını görüyoruz.

Yalın anlatımlarıyla rahatça okunan ama bittikten sonra biraz üzerinde durup düşünmek gerektiren bu kitapları, özellikle de Ablamın Mutluluk Fotoğrafı'nı okuma listenize gönül rahatlığıyla alabilirsiniz.



Not: Bahar, mutluluk gibi kelimelerle mutsuzlukları anlatlmak...