Feminizm kelimesini görünce aklınıza "erkek düşmanları", "bıyıklı evde kalmış kadınlar" gibi şeyler geliyorsa ve irkiliyorsanız hemen internet tarayıcınızın kırmızı çarpısına tıklayıp Kitap Notları'ndan çıkın...demek isterdim ama bu sizin olduğu kadar toplumun ve sistemin de kabahati olduğundan lütfen gelin özellikle böyle düşünüyorsanız iki satır feminizm okuyun diyorum. Aslında herkese ve herkese bu davetim. Zira feminizm ne bir lüks, ne geçmişte kalmış bir mesele ne de 'kadına el kalkmaz' sloganıyla sınırlandırılabilecek kadar dar bir konu. E peki nereden başlayacağız derseniz -ki dilerim diyorsunuzdur- iki giriş kitabını aşağıda sunuyorum.
Feminizmin ABC'si çok iyi bir giriş kitabı. Yazar Prof. Dr. Necla Arat önsözde (1991 tarihli) kitabın işlevini şöyle açıklamış: "... feminizmin yansız ve doğru olarak tanıtılmasını üstlenen bu çalışma, feminizmin tarihsel perspektif içinde ele alan başlangıç çalışması olarak yorumlanmalıdır." Kitabın amacındansa böyle bahsetmiş: "... toplumumuzun kadınlarının kendi çıkarlarını savunmalarını engelleyecek önyargı ve koşullanmaları ve fanatik yaklaşımları ortadan kaldırmak üzere feminizmin ne olduğunu, tarihinde neler yaşandığını ve türlerini gelin hep birlikte inceleyelim."
Kitap tam da bunu yapıyor; akıcı kolay anlaşılır bir dille, sıkmadan, sırasıyla feminizmin tanımını, ilk çağlardan başlayarak tarihini, felsefi ve kuramsal temellerini, son dönemdeki gelişimini ve kadın hareketini, son olarak da Türkiye'deki durumu ele alıyor. Kısacık bir kitap olmasına rağmen ağzı beraber bilgi dolu.
Kitabın biri 1991'de diğeri 2010'da yazılmış iki önsözü var. Bu önsözler yazarın konuya ilişkin görüşlerni içeren ve Türkiye'deki durumun tartışıldığı köşe yazıları gibi. Bu nedenle önsözleri kitabı bitirdikten sonra yeniden okumanızı öneririm.
Yazar tarafsız değil. Zaten bunu önsözlerde açıkça belirtip fikirlerini savunuyor. Ancak kitap içerik açısından rahatsız edici bir yanlılık arz etmiyor. Belki Arat eşitlikçi feminizme feminizmlerin ilki, anlaşılması en kolayı olduğu kadar Türkiye şartlarında bu akımı benimsediği için de daha geniş bir yer veriyor, o kadar.
O zaman bu bölümü kitapta beni en çok etkileyen kısımla bitireyim:
Feminizmin ABC'si - Necla Arat
Feminizmin ABC'si çok iyi bir giriş kitabı. Yazar Prof. Dr. Necla Arat önsözde (1991 tarihli) kitabın işlevini şöyle açıklamış: "... feminizmin yansız ve doğru olarak tanıtılmasını üstlenen bu çalışma, feminizmin tarihsel perspektif içinde ele alan başlangıç çalışması olarak yorumlanmalıdır." Kitabın amacındansa böyle bahsetmiş: "... toplumumuzun kadınlarının kendi çıkarlarını savunmalarını engelleyecek önyargı ve koşullanmaları ve fanatik yaklaşımları ortadan kaldırmak üzere feminizmin ne olduğunu, tarihinde neler yaşandığını ve türlerini gelin hep birlikte inceleyelim."
Kitap tam da bunu yapıyor; akıcı kolay anlaşılır bir dille, sıkmadan, sırasıyla feminizmin tanımını, ilk çağlardan başlayarak tarihini, felsefi ve kuramsal temellerini, son dönemdeki gelişimini ve kadın hareketini, son olarak da Türkiye'deki durumu ele alıyor. Kısacık bir kitap olmasına rağmen ağzı beraber bilgi dolu.
Kitabın biri 1991'de diğeri 2010'da yazılmış iki önsözü var. Bu önsözler yazarın konuya ilişkin görüşlerni içeren ve Türkiye'deki durumun tartışıldığı köşe yazıları gibi. Bu nedenle önsözleri kitabı bitirdikten sonra yeniden okumanızı öneririm.
Yazar tarafsız değil. Zaten bunu önsözlerde açıkça belirtip fikirlerini savunuyor. Ancak kitap içerik açısından rahatsız edici bir yanlılık arz etmiyor. Belki Arat eşitlikçi feminizme feminizmlerin ilki, anlaşılması en kolayı olduğu kadar Türkiye şartlarında bu akımı benimsediği için de daha geniş bir yer veriyor, o kadar.
Kitabı okurken öğrendiğiniz kadar şaşıracağınızı düşünüyorum. En azından ben kadınların oy hakkı alabilmek için protestolarda veya idam sehpalarında kanlarını dökmek zorunda kaldıklalrını, 1998'e kadar hukukumuzda aile içi şiddet kavramının bulunmadığını ve 2003'e kadar işyerindeki cinsel tacizin iş sözleşmesinin feshi için haklı neden sayılmadığını okuduğumda şaşırdım, üzüldüm, kızdım.
O zaman bu bölümü kitapta beni en çok etkileyen kısımla bitireyim:
"Rose Lacombe, 20 Ekim 1793'te Paris Komünü'nde bu kadın hakları bildirgesinin [17 maddelik Kadın Hakları] savunmasını yaptı ve 'Kadın özgür doğar ve erkeklerle eşit haklara sahip olur... Kanun önünde eşit olan tüm kadın ve erkek vatandaşlar, hiçbir ayrıma uğramaksızın bütün yüksek mevkiler ve yüksek kamu görevlerine eşit olarak kabul edilmelidirler... Kadın madem ki sehpaya çıkabiliyor, kürsüye de çıkabilmelidir... Kadınlar uyanınız' dedi. Onun bu savunması meclise açtığı savaş, sözünü ettiği sehpada başının uçurulmasıyla sonuçlandı."
Başlığı, inceliği, önsözündeki "feminizme giriş esaslı" ibaresiyle ve kapağındaki "Düşünce Akımları 1" yazısıyla insanda tam da Feminizme Giriş kitabı intibası bırakıyor... fakat hiç de öyle değil. Feminizm ile ilgili temel kavramların, tarihinin ve katkıda bulunanların tanıtıldığı bir kitap beklerken bambaşka bir şey çıkıyor.
Birinci neden kitabın fazla Almanya merkezli olması. Bu konuda bilgilendirilmiş olmama rağmen bu kadarını beklemiyordum. Almanya'nın bir örnek olarak kullanılmasında sorun yok. Yazar bir Alman ve gayet ataerkil bir yapısı olan Alman toplumundan örnekler genel çerçevenin netleştirilmesi için kullanılırsa güzel de olabilir. Ama bu kitapta çerçeve ile örneklerin, uluslararası feminizmle Almanya'da yaşananları bağları kopuk. Özellikle Phoenix "Düşünce Akımları" serisi için böyle bir kitabı nasıl seçmiş anlamadım. Tüm yerelliğine rağmen bu kitap Almanya için uygun bir kitapken Türkiye için mânâsız kalmış.
İkincisi kitap kendi içinde de yetersiz. Kuram bölümü çok kısa, bölük pörçük, temel düşünceleri vermekten uzak. Örneğin sürekli kapitalizm-ataerkil toplum birlikteliğinden bahsediliyor, milliyetçiliğe bu çerçevede değiniliyor ancak bu üçlü arasındaki ilişki hiç tam olarak açıklanmıyor; Marksizmden, medyadan, doğum kontrolden her şeyden bahsediliyor ama "çifte baskı" nedir, "kendini gerçekleştirmek" nedir, aktif ve pasif seçme hakkı nedir anlatan yok. Bütün bunlar da bir "giriş" kitabında oluyor. Zaten kuram kısmı o derece zayıf ki ne eleştirel kuramdan ne de Butler'dan öte bir post-yapısalcılıktan bahsediliyor. Tarih bölümüyse Almanya, Berlin ve Alman siyasi hayatıyla dolu. Uluslararası plana bağlantılar kurulacağı iddiasında bulunsa da kitap küresel ölçekten kopuk, birkaç batı ülkesinden bahsedip bunları Almanya ile kıyaslamaktan öteye gidemiyor.
Son olarak çevirisi çok kötü. Son dönemde dikkat ettikçe Türkiye'deki çevirilerin vasat hatta vasat altı olduğunu görmeye başladım. Bir iki çevirmenin veya yayımcının değil sektörün sorunu kalitesiz çeviri. Almancayı orta okul yıllarımda bırakmama rağmen ne derece hatalı çevrildiğini ben bile anlıyorum. Örneğin bir yerde göçmen kadınların reprodüksiyon işlerinde çalıştığı yazıyor. Hayalinizde havasız odalarda habire Klimt, Monnet boyayan kadınlar canlanıyor çünkü reprodüksiyonun dilimizdeki anlamı bu. Oysa "reproduction"ın anlamı (burada) "üremek, çocuk büyütmek, nesil yetiştirmek". Dayanamayıp bir örnek daha vereceğim. 55. sayfadaki ara başlık (hem de ara başlık!): Savaş Zamanı Arasında Feminizm. Ne anladınız? Hiçbir şey, en iyi ihtimalle savaş döneminde feminizm gibi bir şey... Oysa burada söylenmek istenen "interwar period" yani iki dünya savaşı arası dönem. Çeviri camiasında bir şeyler yanlış, bir yerde bir eksik var ama nedir bilmiyorum... Üstelik kitapta bolca yazım hatası da var... Tatsız.
Her şeye karşın bu kitabı da okuduğuma memnunum. Özellikle Feminizm'in ABC'si ile temel atıldıktan sonra ilginç kadın hareketi ve farklı düşünürlerin fikirleri için okunabilir.
Yakında feminist edebiyattan da bahsedeceğim aklınızda bulunsun ;)
İşte feminist edebiyattan seçip yazdıklarım burada.
İşte feminist edebiyattan seçip yazdıklarım burada.
Güzel bir kitap, özellikle dediğin gibi feminizm çok yanlış algılanabiliyor, bu yüzden okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum:) çeviri hataları gerçekten inanılmaz, insanı kitaptan soğutabiliyor... Bu arada feminist edebiyat yazılarını merakla bekliyorum:)
YanıtlaSilÇeviri kötü olunca insan neden bu kadar önemli olduğunu ve çevirmenin adının kitap kapağına yazıldığını anlıyor :)
SilFeminist edebiyat yazısına da az kaldı.
kadınlarımız hak ettikleri değeri ne zaman ve nasıl görecekler bilemiyorum ortaçağda cadılıktan, şeytanlıktan çağımızda üstün yaratık tapılacak(!) varlık konumuna savurlmuş kendini bu skala arasında kaybetmiş yalpalaya yalpalaya gitmekte ve şimdilerde erkekten kendini üstün gören bir feminizm anlayışıyla derbeder bir hale getirilmekte ne diyelim umarım en kısa zamanda hak ettikleri kıymet verilir
YanıtlaSilKendini erkekten üstün gören bir feminizm yok. Bu algılama da feminizmin etrafına örülmüş öryargılardan biri. Sise özellikle ilk kitabı iki kat şiddetle öneriyorum.
SilŞahane bir yazı daha; okurken öğrenmek konusunda sık sık gıpta ediyorum sana, haberin olsun!
YanıtlaSilAslında bu aralar çok roman okuyorum. Biraz daha ciddi şeyler okumak istiyorum. Yakında edebi eleştiri kuramlarına giriş yapacağım; belki onu da yazarım ;)
Sil15 gündür tatildeydim. başlığı görünce dikkatimi çekti ama yorum yazamadım. çevremde biraz feminist olarak tanınırken yorum yazmasam olmazdı. feminizm: evet kadının üstün olduğunu iddia ettiği yok kadınlar herşeyi yapar kadın şunu yapar erkek bunu yapardan çok daha fazlası... ben asıl trajediden bahsetmek istiyorum. türkiye olarak ataları türk, dini yüzyıllardır müslüman ve daha evvelki inançlarıda her zaman tek tanrılı olmuş bir ırkın geçmişine bakmak lazım. türkler orta asyada yaşarken kağanın bulunduğu çadırda annesiyle yaşar ve tüm oba o kağana tabi iken kağanda annesinin sözüne tabidir. ve yine çift başlı kartal figürü türklerin hayvan sanatında büyük yeri vardır ve kuvveti kudreti temsil ettiği gibi çift başlı olması kadın ve erkeği temsil eder ki türklerde kadın erkeğe eşittir. kadın dansöz gibi oynatılan alınıp satılan köle yapılan bir varlık değildir. ayrıca müslümanız ki islamiyette kadın erkek durumu hep yanlış yorumlanmıştır. erkek yaratılmış ve kadın erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır. ve denirki kaburga kemiği çok incedir ve kırılgandır gögüs altındadır. erkeklerde kadınlarını gögüslerinde korusun ve o narin varlğa kibar olsunlar diye bahsedilir. peygamber efendimizde eşlerine her zaman kibar davranmıştır. hz. ayşeyle olan aşklarını öğrenmelisiniz. yani bugün niçin bu topraklarda bu yaşanıyor diye merak ediyorsanız söyleyeyim. bu osmanlının topraklarını genişletirken araplardan aldığı bir kültürdür. araplarda kadın ikinci sınıftır ve hatta kız çocukları doğuduğunda canlı canlı gömülür. mariz hakkı diye birşey yoktur.
YanıtlaSilbu durumun avrupa ayağına hiç bakmayalım bu durum daha vahim onlar m.ö. 750 li yıllarda italya nın pompei şehrinde kadınlar değil 7 yaşını doldurmuş her kız çocuğu fuhuş için kullanılmıştır.
sözlerimi bir kaç tespitle bitirmek istiyorum
DÜNYADA Kİ ÇALIŞAN NÜFUSUN (İŞGÜCÜNÜN) ÜÇTE BİRİNİ KADINLAR OLUŞTURUYOR…
BUNA KARŞILIK DÜNYADAKİ TOPLAM İŞİN ÜÇTE İKİSİNİ YAPIYORLAR
DÜNYANIN TÜM İŞİNİN ÜÇTE İKİSİNİ YAPAN,
ÇALIŞAN NÜFUSUN ÜÇTE BİRİNİ OLUŞTURAN KADIN,
DÜNYA GELİRİNİN ONDA BİRİNE,
YERYÜZÜNDEKİ MAL VARLIĞINININ % 1 İNE SAHİP…
sayılar kafanızı karıştırmış olabilir lütfen dikkatla okuyun ters orantıyı farekdeceksiniz:(
Anlattıkların çok güzel. Öte yandan Kadınların haklarnı alabilmeleri için ne İslamiyete ne de Türklüğe ihtiyaçları var. Biraz akıl ve vicdan yeterli. Sonda verdiğin istatistikleri ben de duymuştum, inanılmaz ama gerçek.
Silbizler bu toprağın insanları olarak dünyaya örnek olmamız gerekirken hala haktan ve eşitlikten bahsediyor olmamız üzücü. hak almak değil biz var olanı kaybetmiş bir toplumuz buna değinmek istemiştim.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilMerhaba🙋🏻😊
YanıtlaSilÖncelikle bu güzel Paylaşım için çok teşekkür ederim çok severek okudum. Eğer izniniz olursa aldığınız alıntıların kaçıncı sayfaya ait OLDUĞUNU ve Kitabı'n dipnot yada Kaynakça anlamındaki bilgilerini öğrenebilir miyim rica etsem ? Şimdiden teşekkürler 😊
Say Yayınları'ndan 2010 yılında çıkan 2. baskının 40. sayfası. Bunu referansa gönüştürmeyi size bırakıyorum.
Sil