28 Ocak 2012 Cumartesi

David Lodge'un En Sevdiği Kitaplar

Kaynak: birmighampost.net

David Lodge, Türkiye'de de birçok kitabı yayınlanmış, önemli ödüller kazanmış, edebi eserlerinin yanı sıra akademik kişiliği ve sosyal/siyasal aktivizmiyle de saygı duyulan bir yazar, bir edebiyat profesörü, bir eleştirmen ve bir Birminghamlı. 1935 Londra doğumlu İngiliz yazar, Birmingham Üniversitesi'nde 1960 yılında doktora öğrencisi olarak başladığı akademik hayatına 1987 yılında emekli oluncaya kadar devam etmiş. Hala üniversitenin ana yerleşkesinin bulunduğu Edgbaston semtinde oturuyor. İkinci Dünya Savaşı'nın zorluklarıyla geçen çocukluğu, savaş sonrasında yaşanan ekonomik ve sosyal sarsıntılar ve belki de sanayi-işçi şehri Birmingham'da geçirdiği uzun yılların etkisiyle eserlerinde sosyal sınıf bilincine, akademik yaşama ve sosyoekonomik konulara yer veriyor. İşte "alumni" olmaktan gurur duyduğum bu edebiyat adamının Birmingham Üniversitesi'nin yayınladığı "The Birmingham Magazine"de yer alan yazısı...

"En Sevdiğim Kitaplar

“Harika bir kitabın sınaması, tekrarlanmış yeniden okumalara dayanmasıdır” diye açıklıyor Profesör David Lodge, 16 önemli roman yazmış olan ödüllü ve seçkin yazar. Burada da en çok tavsiye ettiği 5 okumadan bahsediyor.

Emma, Jane Austen

Kitaba başladığında ‘Hiç kimse değilse bile benim çok seveceğim bir kadın kahraman seçeceğim.’ dedi Jane Austen. Emma’nın çeşitli sevilemeyebilecek kişisel özelliklerinin olduğu doğru ama aslında yaratıcısı gibi Emma da iyi niyetli, nüktedanlık ve zekâ bahşedilmiş biri ve kişisel özellikleri sonunda onun nihai mutluluğunu istememize neden oluyor. Sonraki okumalarda hikâyedeki hiç sonu gelmeyen yeni ironi ve ince tarafları takdir ediyoruz. Bu Jane Austen’ın en mükemmel romanı.

Ulysses, James Joyce

Bu roman, genel okuyucunun gözünü korkutur ama yazarların en sevdiği kitaplar listesinde de değişmez şekilde yerini alır. Bu, Homeros'un kahramanı Ulysses'in (Odysseus olarak da bilinir) maceralarını genelde komik ve parodivari bir tarzda yeniden canlandıran bir grup Dublinlinin hayatındaki bir günün, 16 Haziran 1904, hikayesidir. Çağdaş bir hikayeyi ilk klasiklerden birinin üstüne oturtma fikri benim de aralarında olduğum birçokları tarafından taklit edilmiştir. Joyce'un bilinç akışını temsil etmedeki yenilikçi tekniği ve cinsellik konusundaki daha önce görülmemiş açık kâlpliliği de eşit derecede etkileyicidir. Bu kitabı dikkatlice ve iyi bir rehber eşliğinde okumak kendi içinde bir eğitimdir.

Bleak House, Charles Dickens (Kasvetli Ev)

Bu, Dickens'ın dehasının unsurlarını örneklendiriyor: Viktorya dönemi toplumunun eleştirisindeki destansı kapsam, hatırda kalıcı karakterler, kahkaha attıran komedi, güçlü melodram, karmaşık olay örgüsü içinde kendi kendine yolunu bulan bir hak edilmiş ceza hissi; kişi, yer ve havaya ait harika betimlemeler. Ayrıca çalışmalarında sadece burada görülen şekilde iki anlatı yöntemi (birinci şahıs ve anlatıcı) iç içe geçiyor. Lord Chancellor'un Londra'nın yağmur, çamur ve sisini sembolik olarak yönettiği açılış bölümünden başlayarak dayanılmaz bir çekicilik ortaya koyuyor.

Vile Bodies, Evelyn Waugh

Waugh 20. yüzyılda medeni değerlerin giderek hızlanan parçalanışı olarak algıladığı şeye saplantılıydı ama bu görüşü mit ve sembollerle ifade etmek yerine, bunu karakterleri saldırganca, havalı bir umursamazlıkla birbirini aldatan, ihanet eden ve yaralayan komik pikaresk romanlara yansıttı. Bunun etkisi hem eğlenceli hem şok edici. Ben on beş yaşımdayken, önce 1920'lerin "Bright Young Things"inin* aşırıkları hakkında olan Vile Bodies'i okumuştum. O zaman keyif vermişti ve ondan beri de hep öyle oldu.

Slaughterhouse 5, Kurt Vonnegut (Mezbaha No.5)

İkinci Dünya Savaşı sırasında ben dört ila on yaşları arasındaydım ama savaş hatıralarımda ve tutumumda bazı romanlarıma da yansıyan izler bıraktı. Kurt Vonnegut çok daha dramatik ve tehlikeli bir kişisel deneyim üzerinden eser veriyor; 1944 yılının sonundaki Bulge Savaşı'nda ele geçirilen genç bir Amerikalı asker ve müttefik güçlerin son hava saldırından biriyle mahvolan Dresden'de bir savaş esiri olma deneyiminden. Vonnegut bu ürkütücü konuya tuhaf bir bilimkurgu tavrıyla cesurca yaklaşıyor. Vonnegut'ın kendisi de gerçeklik ilüzyonunu yapıp bozarak romanında görünüyor. Bu kendi süreçleriyle olduğu kadar dünyayla da ilgili bir roman - eğlenceli, dokunaklı ve zihin açıcı."

Benim bu yazıyı hazırladığım gün (28 Ocak) aynı zamanda Lodge'un doğum günüymüş. İşte bu güzel oldu:)

*Dejenere, zengin ve bohem aristokrat gençler ve onların yaşam tarzını özetleyen kavram.

Sunum&Çeviri: BA     Kaynak: The Birmingham Magazine, sayı 23 2011-12, sayfa 28.


6 yorum:

  1. iyi kitapları seviyormuş :)

    YanıtlaSil
  2. Ben hiçbirini okumadığımı itiraf etmeliyim ama sanırım Emma'yı listeme alabilirim:)

    YanıtlaSil
  3. Bak blogunda da buldum başka bir okunmamış yazarlar/kitaplar listesi. Mezbaha No.5 okunacaklar listemde epeydir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zaten milyonlarca kitap içinden sadece yaklaşık 800 tanesini okuyabilecek olmamız haksızlık. Ve ben de Emma'yı hala okumadım.

      Sil
    2. 800 tane mi? Bu doğru değil. Oldukça az bir sayı, bunu da nereden duydunuz? (Aslında bu bir soru değil.)

      Sil
    3. Duymadım hesapladım 70 yaşıma kadar her yıl ortalama 20 kitap okusam o kadar ediyor :)

      Sil

Söyleyecek sözü olanlara bayılırım! :)