Kitaplara bakmaktan okuyucuya (kendim dahil) pek bakmamışım. Meğer çok cinsmişiz. Piyasalaşmanın hayatımızın bir parçası, almak-satmak döngüsünün hayatımızın özeti haline geldiğini biliyordum. Allı pullu kitap kapaklarını, film yıldızları gibi fotoğraf çekiminden röportaja koşan yazarları , reklam ajansı gibi çalışan yayın evlerini görmek yetiyordu. Ama ya okuyucu? O hiç piyasalaşmadı mı? O okuyucudan tüketiciye "terfi" etmedi mi?
İnsan zihninde 3 gün, kitaplık rafında 30 yıl dayanır.
Su geçirmez, toz tutmaz, sararmaz. Dekoratiftir.
|
Nasıl ki yazarların artık seri halde edebi mallar üreten serbest meslek erbabına dönüştüğü söylenebilirse okuyucunun da edebi malları maliyet-fayda analizine tabi tutarak talep eden tüketicilere dönüştüğü savunulabilir. Çok sert bir şey mi söyledim? İlk aklıma düştüğünde buna ben de inanmak istemedim. Ama artık bundan eminim.
Sanırım okuyucunun tüketicileşmesinin en önemli kanıtlarından biri sahip olma arzusu. Eskiden kitap zor bulunan, bulunduğunda da paylaşılan, tekrar tekrar okunan, cildi dağılınca tekrar ciltlenen ve yine kullanılan bir şeymiş. İnsanlar sahip olduklarından kat kat fazla kitap okumuş oluyorlarmış. Şimdi birçoğumuzun kitaplığı (henüz veya hiç) okumadığı kitaplarla dolu. Okuduğumuzdan çok ve hızlı alıyoruz. Eğer parasını verip bir kopya edinmediysek o kitabı tam okumuş saymıyoruz kendimizi, tam doyuma ulaşmıyoruz. Bir kilo demir mi bir kilo pamuk mu ağırdır bilmecesi gibi 50 kitap okumuş ama 100 kitabı olan adam mı 55 kitap okumuş ama 22 kitabı olan adam mı yeğdir diye sorulsa bir durup düşünürüz.
Sahip olmak okumak kadar önemli olunca kitabın fiziki özellikleri, fiyatı, popülerliği bizi daha çok ilgilendirir oluyor. Para ödediğimiz, satın aldığımız, sahibi olup muhafaza ettiğimiz kitaplara kimse dokunsun istemiyoruz. Onu pis kalemlerimizin ucundaki düşüncelerimizle, coşkumuzun ve kendimizi kaptırmışlığımızın ifadesi kırışıklıklarla kirletmiyoruz. Kalemi kullandığımız tek yer iç kapakta adımızın yazdığı yer. Buna değer çünkü böylece hem kitaba, hem dünya âleme bu kitabın kime ait olduğunu, kimin malı olduğunu gösteriyoruz.
Okurken kitabın sayfalarını cımbızla tutup usulca çeviriyoruz. Kitapla işimiz bittiğinde sıfır kilometre kitaptan farkı olmamalı. Bunu başarırsak mutluyuz. Ama bir arkadaşımız sevdiğimiz kitabı okumak ve bizden ödünç almak isterse geriliyoruz. Yoo, ya benim beğendiğimi beğenmezse, benim gibi düşünmezse diye değil. Hem insan buna niye gerilsin ki? Geriliyoruz çünkü paylaşım hazzımız, muhafaza ve sahiplik tatminimiz kadar güçlü değil. İkinci kez okumayacağımızı bildiğimiz bir kitabı az da olsa geri alamama ihtimali sinirimizi bozuyor. Geri alacağımızdan emin olsak bile sayfaların yıpranma, kapağının uf olma ihtimali soğuk terler döktürüyor. Ya "yok" diyoruz ya da gidip arkadaşımıza da aynı kitaptan alıyoruz. Hem hediye hem kitap! Ödünç vermekten daha büyük bonkörlük! Çünkü bir kitap daha tüketiyoruz, piyasadan payımızı alıyoruz. Arkadaşımızın da kitaba sahip olmasını sağlıyoruz.
Kitaplara aşığız ama hepsine değil. Mesela başkalarının kitaplarını okumuyoruz. Kapağı ilk açan biz olmalıyız. Çünkü başkalarının kitaplarında sayfaların üstünde gözler gezdikçe yazılar siliniyor, içerik değişiyor. Bunu herkes bilir. İkinci ele de sıcak bakmıyoruz, kütüphane çok demode. Allah bilir o kitaplara kaç kişinin eli değdi, kaç kişi üzerine belki duygularımızı paylaşacak, belki bir şeyler öğretecek notlar aldı. Kirlendi sonuçta, toplu taşıma kullanmaktan, dışarıda yemek yemekten daha tehlikeli sağlık açısından. Kitabın iyi durumdaysa da sen ona bakma, hiçbir kitap piyasa değeri ödenip ilk elden sahip olunmadıkça yeterince okumaya değer değildir. Zaten aynı verimi de alamayız. Çünkü kitaba sahip olup onu raflarımızda saklamak, kapağını bir daha açmasak da dolu kitaplığın önünde gururla gelip geçmek okuma deneyiminin bir parçası. Dekorasyonun da...
Üstelik tüketimimiz kahramanca bir şeyler de içeriyor. Yayıncılık sektörünü biz ayakta tutuyoruz. Tamam belki televizyon dizileri ile Hollywood yapımlarına konu olanlar, alengirli kapaklılar, yazarı en çok televizyonda görünenler, bir de en önemlisi en ucuzlar favorimiz ama işte edebiyatın sponsorları biziz. Birer küçük Medici'yiz. Bir kitap bir internet sitesinde 20 tl'ye satılarak esamesi okunmazken, diğer sitede 4tl'ye satılarak liste başı oluyorsa, işte bu bizim kitap sevgimizden ve biraz da rasyonel tüketici modelinin gereğinden. Rasyonalizmi eleştiren davranışsal iktisatçıları doğrulayarak "kapağı güzel", "özel baskı", "herkes bunu okuyor", "kimse de bu yok" diyerek de satın alanlarımız var, göz ardı edilemez. Tüketenin pardon okuyanın hepsi bizden.
Bunları hep kitap aşkından, öğrenmenin, gelişmenin, paylaşmanın tutkusundan yapıyoruz...evet...yapmıyor muyuz? Ne...tüketme aşkı mı? Eh yine de en yararlı tüketici biziz!
BENCE KİTAPLAR ESKİDİKCE GÜZEL OLUYOR SARAF DOLAŞMAYI ÇOK SEVERİM MESELA :))
YanıtlaSildeğil mi ama! :)
SilBen sahaf dolaşmaya bayılırım.Ama yine de evde kendime ait bir kütüphanem bulunur.Çünkü ben kitaplarıma baktıkça,sayfalarını karıştırdıkça mutlu oluyorum:))
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı, elinize sağlık. Evet kitap okumanın popülerleşmesi, "kitap tüketimi"ni de popülerleştirdi. Tüketimin araçları; ambalaj ve reklam, bu sektörü de ele geçirdi, artık fast-food tarzı bir damak tadı hakim edebiyatta da!
YanıtlaSilGerçekten çok güzel bir yazı olmuş, eline sağlık. Bu duruma yapabileceğim birkaç mantıklı açıklamam varsa da yazıyı okuyunca özeleştiri yapmadan duramadım.
YanıtlaSil9-10 yaşlarındayken okuduğum ilk kitaplarımı ablam sahaflardan alırdı, bir süre sonra bu -nedense- beni tatmin etmemeye başladı ve ablama "sahaflardan istemiyorum, hırpalanmış oluyor!" dediğim günü dün gibi hatırlıyorum. Sessizce "tamam" deyip bana gıcır gıcır kitaplar getirmeye başlamıştı. Yazını okuyunca bir an bu diyalogumuzu hatırladım.
Her neyse, gerçekten beğendim yazını, söylemek istedim. :)
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilAtalante, Eren, Adsız ve tekrar Yağmur,
YanıtlaSilYorumlar pek güzel, teşekkürler! Bayılıyorum kendi fikrini de katıp altına eklendikleri yazıya ışıltı katan yorumlara :)
(silinen yorum bunun aynısıydı;))
Sahiden çok yerinde bir tespit ve çok güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık =)
YanıtlaSilYıpranmış kitaplara karşı bende de bir soğukluk oluyor açıkçası ama bunun nedeni kitabın yıpranmış olmasından çok, benden önceki sahibinin benim aksime kitapları yıpratmaktan çekinmemiş olması. Üzerine yazı yazılması, fosforlu kalemle satırların çizilmesi, yırtık sayfa, yıpranmış kapak; kitap için "üzülmeme" sebep oluyor zaman zaman.
Bir de kütüphanesinde okunmamış kitapları çok olan insanlara hep şaşırıyorum. Okunmayı bekleyen kitap sayım beşi, altıyı bulduğunda bile tedirgin oluyorum ben zira. Bu sebep ve öğrenci ekonomisinin getirdikleri ile bilinçsiz de olsa "tüketici okuyucu"ya -en azından henüz- dönüşmemiş olduğumu fark ettirdi yazı bana, sevindim =)
Elif Şafak ın Kem Gözlerle Anadolu kitabını arıyorum. Fotokopiside olur var mı bulmama yardımcı olacak kimse?
YanıtlaSilTankut, teşekkürler! Öğrenci ekonomisi mucizevi bir şey... Sonra asla paradan o verimi alamadım :)
YanıtlaSilmftn, hedefin çok zor gerçekten. Bol şans!
Eskimiş ,yaşanmışlığı olan herşeyi sevebilirim.Şu an okuduğum 3 kitaptan ikisi 60-70li yılların baskısı.Okumayı sevdiğimi bilen herkes ya hediye ya emanet kitap verir, bana.Çok özenli okurum.Kendi kitaplarımı da ,asla altını çizmem ,buruşturmam.Güvendiğim,temiz isteyenlere vermekten de çekinmem:)Kitap okumayı sevdiğim kadar okumayı sevenleri de seviyorum:)Üzülerek söylüyorum benim de okunmayı bekleyen birçok kitabım var ama üç ay içinde okuma canavarına dönüşmüş olacağım:) Güzel yazınız için tşkler:)
YanıtlaSilBen de güzel yorumunuz için teşekkür ederim.
SilÖzene, paylaşıma evet; sahip olma hırsına, tüketime hayır! :D
Eskiden paramın çok kısıtlı olduğu ama vaktimin nispeten bol olduğu öğrencilik zamanlarımda stoğumda bekleyen kitap sayısı biri ikiyi geçmezdi ne yazık ki! Elimdekini çok da acele etmeden okumaya bakardım. Kitap değiş tokuş ettiğimiz arkadaşlar vardı ama çok sevdiğim bir yol değildi. Giden bazen gelmezdi...Ki aldığını iade etme konusunda takıntılı derecede hassasımdır. Bugün, yani 30'lu yaşlarını süren ben çok çok daha rahatım.İyi kötü bir kütüphane yaptım kendime. Stoğum bol çok şükür :) Varsın giden de gelmesin ya da yıpranmış gelsin. Artık hiç takılmıyorum. Uzunca bir süredir kütüphaneleri de kullanıyorum. Geldiğim noktada hala okuyucuyum ben. Tüketici olmadım yani. Varsın isteyen Ayşe Kulin okusun ve sevsin, sonra unutsun, üstüne bir vampir hikayesi okusun, bayılsın... Ben klasikçiyim hala. İyi mi, kötü mü, çok mu demode tartışılır. Ama halimden acayip memnunum :) Sevgiler...
YanıtlaSil