Bütün bunlar Sarıkaya'yı okumamış olanlara ''Ne diyorsun ya?!'' dedirtmiş olabilir. Uykusuzdaki yazılarını köşesinin de adı olan Benim de Söyleyeceklerim Var kitaplarında toplayan yazarın kanımca en dikkat çekici özellikleridir bunlar. Mizahlı öyküler yazar, çoğunda başkahraman kendisidir. Kızlarla amansız uğraşısı, hiçbir noktasını ıskalamadığı standart öğrenci hayatı, aynı tipiklikteki bekarlık maceraları, yine dayanılmaz standarttaki ailesi, az bulunur kendini tiye almasıyla birleşince onun kitap boyunca sizle sohbet ettiğini, onu tanıdığınızı, arkadaş olduğunuzu, hatta büyük ihtimalle size de çok tanıdık gelen şeyler anlattığı için onunla anılarınız olduğu düşünmeye başlayabilirsiniz. Hani otobüs durağında karşılaşsanız ''abi dobloya ne oldu?'' diye sorabilirsiniz ve onu çıkarabildiğinize hiç şaşırmazsınız. Ben şaşırmam en azından çünkü ben de dobloyla Ayvalığa gidip litrelerce zeytinyağı almış insanım.
Bu 'bu benim başıma da gelmişti' silsilesi bazen garip bir boyuta ulaşabiliyor. Mesela Meksika'dayken bir dostunuz size Benim de Söyleyeceklerim Var! (İki) gönderir ve içinde şöyle başlayan bir hikaye vardır: Mainstreet caddesindeki et paketleme fabrikasında çalışıyordum. Fabrikanın tam karşısında bir Meksika barı vardı. İş çıkışlarında oraya giderdim. Meksika barları her zaman iyidir. Tamam hikayenin gerisinde Meksika lafı edilmiyor ama bu da fena sayılmaz. En azından yatılı misafirlikte herkesten önce kalkan çocuğun gerginliğini, düğün salonunda sütun arkası masaya düşen annenin memnuniyetsizliğini, doluşta para üstünün bir türlü gelmemesinin verdiği sıkıntıyı yaşamayan yoktur.

Sarıkaya'nın karikatürleri bana çok karmaşık ve bu nedenle de yorucu geliyor. Çoğu zaman o karmaşaya bakıp okumaya üşeniyorum, oysa detaylardaki zenginliği ve her birinin bir şey anlatmasını takdir ediyorum ama karikatürde daha çok bir Fırat insanıyım. Öte yandan mizah dergilerindeki yazılara yüz vermesem de Benim de Söyleyeceklerim Var'a dayanamıyorum. Galiba bir numarayı da okuyacağım. Size de tavsiye ederim.
Tatlıtuğ gücü!